2 Ağustos 2011 Salı

Üşürsün

Yaşlı, oturuyordu. Uzaktan seyrediyor, anlayamıyordum. Ayaklarını toplamış, oturduğu sandalyenin altındaki demire koymuştu. Neden böyle rahatsızlık verecek bir şekilde oturmuştu?

Yaşlı, bakıyordu. İnsanların göremediği bir boşluğu görmüş, o boşluğu dolduruyormuş gibi bakıyordu. Baktığı tarafa doğru baktım. Göremedim. Bir an irkildi; ellerini başına götürdü, kaşıdı hızlı ve sertçe. Korktum. Bakmaya devam etti aynı yere.

Ben, kalktım. Yaşlının yanına gittim, oturdum. Yaşlı, dönüp bakmadı. Ayaklarını biraz daha topladı, aynı şekilde fakat olduğundan daha huzursuzca oturmaya devam etti.

Ben, merak ettim. Sordum.

- Dayı! Dedim. Bir an sustum, sonra devam ettim.
- Rahatsız olmuyor musun? Toplamışsın ayaklarını. Bak, diğerleri nasıl da uzatmışlar.

Ben, sustum. Pişman olmuş gibi önüme döndüm, durdum. Çevirmeden başını.

- Üşürsün. Dedi.

Yaşlı, konuştu. Tekrarladı.

- Üşürsün, üşürsün. Soğuk. Soğuktur. Beton. Üşürsün.

Her biri kısa cümleler kurdu, sustu. Baktım. Bir doluyu boşaltıyormuş gibi baktım. Yanına çektim sandalyemi, yaşlı gibi oturdum.

Yaşlı, doğruldu. Attı elini cebine, eski bir çakı ve ucu yarım yontulmuş bir sopa çıkardı, yonttu.

Ben, sordum.

- Neden yontuyorsun o sopayı dayı? Ne iş yaparsın?

Yaşlı, kalktı. Bakmadı benden tarafa, yürüdü.

- Çocuklar. Dedi.
- Deli. Kızdırırlar. Yaramaz çocuk. Adı Ali. Kızdırır. Deli. Deli.

Utku Özkul