Korkmuyorum artık solmaktan
Solmaktan ve solgunluktan
Gelmişim nerelerden böyle
Kurumuş bir dere yatağı gibi
Ya da pek kurumamış da
Baygın, hasta ya da cançekişen
Çırparaktan yüzgeçlerimi dip sularında
Ya da yer tahtaları, muşamba, örtük perdelerin kasvetini
Yorgun düşerek taşımaktan
Ve ne çıkar ayırmasam kendimi
Suların büyük içkilere kavuştuğu koylardan.
21 Ağustos 2011 Pazar
14 Ağustos 2011 Pazar
Mary
-I-
siyah, zarif.
sonbahar mağruriyetiyle süslü
iki dudak.
dudak dediğin
tek parça değil.
dudaklar aşkın
çoğul halidir.
-II-
biliyor musun mary,
piyanolar bizi anlatır.
her dokunuşta
ve çıkan her seste,
çaresizliğim,
çaresizliğimiz.
-III-
ah mary.
sen hayal kadın.
ele geçmez,
sonu gelmez,
bir hayal kadın.
biraz nevrotik,
çokça da hayat dolu.
yani ortan yok.
ortan olmamalı.
çünkü
bütün aşkları bitiren,
dengelemeye çalışmak
değil midir,
hayatını, hayatları?
bırak biz yaşayalım.
ne olursa olsun,
ne gelirse gelsin.
arkamıza bakmadan -ve de önümüze tabii ki-
yaşayalım.
insan gibi, aşık gibi.
-IV-
''ne aşkı, ne hayatı?'' diyorsun,
duyuyorum.
sen de haklısın mary.
ben
elinde çakaralmaz,
savaş meydanında
fütursuzca ateş eden,
soluk bir asker gibiyim.
sıktığım kurşunlar
kimseyi öldürmüyor.
çakaralmaz insan öldürür mü mary?
öldürmez,
öldürmez.
-V-
yine de
umutlanıyorum işte.
bir düşünsene:
sardunya dolu bir bahçede
sen ve ben.
yani ikimiz.
olur muyuz, ne dersin?
-VI-
oturduğum kayadan
kalkıyorum mary.
bir geceyi daha
gündüze ilikledim.
şimdi yürüyeceğim.
ayaklarımı sürteceğim
ve meyhaneci yine bana
selam verecek.
elbiselerimi sıyırıp
yatağa gireceğim.
hayaller, hayaller.
yine, daima.
ispirto kokulu bir sabah:
yine merhabalar.
yine alışılmış tekdüzelik.
en iyisi gitmeli.
gitmeli ama nereye?
sesler, sesler.
şöyle diyorlar:
''ya ölüme
ya da şafağa.''
ya ölüme,
ya şafağa.
5 Ağustos 2011 Cuma
Yitip Giden Adamlar
yitip giden adamlar,
bakıyor şehrin
sırt çevirdiği
dağınık meyhanelerden.
hepsinin suratında,
akşamdan kalmanın verdiği,
sahipsizlik hissi.
avuçlarında
üstü çizilmiş,
mutluluklar.
yine de gülümsemeye çalışıp,
sizlere
selam ediyorlar.
tek yarenleri
bir gramafon.
o da hep
aynı parçayı çalar:
elinde kadeh oldukça,
yalnızlığın payidar.
yalnızlığın, payidar.
2 Ağustos 2011 Salı
Üşürsün
Yaşlı, oturuyordu. Uzaktan seyrediyor, anlayamıyordum. Ayaklarını toplamış, oturduğu sandalyenin altındaki demire koymuştu. Neden böyle rahatsızlık verecek bir şekilde oturmuştu?
Yaşlı, bakıyordu. İnsanların göremediği bir boşluğu görmüş, o boşluğu dolduruyormuş gibi bakıyordu. Baktığı tarafa doğru baktım. Göremedim. Bir an irkildi; ellerini başına götürdü, kaşıdı hızlı ve sertçe. Korktum. Bakmaya devam etti aynı yere.
Ben, kalktım. Yaşlının yanına gittim, oturdum. Yaşlı, dönüp bakmadı. Ayaklarını biraz daha topladı, aynı şekilde fakat olduğundan daha huzursuzca oturmaya devam etti.
Ben, merak ettim. Sordum.
- Dayı! Dedim. Bir an sustum, sonra devam ettim.
- Rahatsız olmuyor musun? Toplamışsın ayaklarını. Bak, diğerleri nasıl da uzatmışlar.
Ben, sustum. Pişman olmuş gibi önüme döndüm, durdum. Çevirmeden başını.
- Üşürsün. Dedi.
Yaşlı, konuştu. Tekrarladı.
- Üşürsün, üşürsün. Soğuk. Soğuktur. Beton. Üşürsün.
Her biri kısa cümleler kurdu, sustu. Baktım. Bir doluyu boşaltıyormuş gibi baktım. Yanına çektim sandalyemi, yaşlı gibi oturdum.
Yaşlı, doğruldu. Attı elini cebine, eski bir çakı ve ucu yarım yontulmuş bir sopa çıkardı, yonttu.
Ben, sordum.
- Neden yontuyorsun o sopayı dayı? Ne iş yaparsın?
Yaşlı, kalktı. Bakmadı benden tarafa, yürüdü.
- Çocuklar. Dedi.
- Deli. Kızdırırlar. Yaramaz çocuk. Adı Ali. Kızdırır. Deli. Deli.
Utku Özkul
Yaşlı, bakıyordu. İnsanların göremediği bir boşluğu görmüş, o boşluğu dolduruyormuş gibi bakıyordu. Baktığı tarafa doğru baktım. Göremedim. Bir an irkildi; ellerini başına götürdü, kaşıdı hızlı ve sertçe. Korktum. Bakmaya devam etti aynı yere.
Ben, kalktım. Yaşlının yanına gittim, oturdum. Yaşlı, dönüp bakmadı. Ayaklarını biraz daha topladı, aynı şekilde fakat olduğundan daha huzursuzca oturmaya devam etti.
Ben, merak ettim. Sordum.
- Dayı! Dedim. Bir an sustum, sonra devam ettim.
- Rahatsız olmuyor musun? Toplamışsın ayaklarını. Bak, diğerleri nasıl da uzatmışlar.
Ben, sustum. Pişman olmuş gibi önüme döndüm, durdum. Çevirmeden başını.
- Üşürsün. Dedi.
Yaşlı, konuştu. Tekrarladı.
- Üşürsün, üşürsün. Soğuk. Soğuktur. Beton. Üşürsün.
Her biri kısa cümleler kurdu, sustu. Baktım. Bir doluyu boşaltıyormuş gibi baktım. Yanına çektim sandalyemi, yaşlı gibi oturdum.
Yaşlı, doğruldu. Attı elini cebine, eski bir çakı ve ucu yarım yontulmuş bir sopa çıkardı, yonttu.
Ben, sordum.
- Neden yontuyorsun o sopayı dayı? Ne iş yaparsın?
Yaşlı, kalktı. Bakmadı benden tarafa, yürüdü.
- Çocuklar. Dedi.
- Deli. Kızdırırlar. Yaramaz çocuk. Adı Ali. Kızdırır. Deli. Deli.
Utku Özkul
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)